Kavramsal Algılamalar
ve
Kavram Yanılgıları
İnsanlar doğdukları andan itibaren yaşadıkları dünyayı kavramları kullanarak tanımlamaya çalışır. Peki yaşadığımız dünyayı tanımlarken, yanılgıya düşen bizler miyiz yoksa kullandığımız kavramlar mı?
Son derece basit, günlük bir iletişim sırasında bile bireyler arasında azımsanmayacak sayıda iletişim kazası yaşanır. Bu kazaların en önemli nedeni, bireyin öğrenirken ve öğretirken kullandığı kavramlara yüklediği yanlış veya eksik anlamlardır.
Bilim ve Teknik-Ekim 2010 / Dilber Bahçeci-Volkan Hasan Kaya
Aslında “havadan, sudan konuşmak” düşünüldüğü kadar basit bir iş değildir
Günlük yaşamda hepimiz ister istemez bilimsel konular hakkında konuşuruz. Örneğin gün içinde sık sık sohbetlerimize konu olan hava durumu, kullandığımız elektronik eşyalar, hava-su-çevre kirliliği, sağlıklı beslenme, çocuk eğitimi ve daha pek çok konu hakkında fikir yürütebilmek bilimsel bir yeterlilik gerektirir. Aslında “havadan, sudan konuşmak” düşünüldüğü kadar basit bir iş değildir. Acaba bu konuları bilimsel gerçeklerle çelişmeyecek şekilde anlıyor ve anladığımızı karşımızdakilere eksiksiz bir şekilde iletebiliyor muyuz? Bilimsel kavramları doğru kullanabiliyor muyuz?
Kavramlar beynimizde yapılandırdığımız soyut düşüncelerdir
Kavram, varlıkların, olayların ve düşüncelerin benzerliklerine göre gruplandırılmalarına verilen addır. İnsanoğlu, düşüncenin birimi olarak kabul edilen kavramları, her yaşta öğrenir ve kullanır. Bu şekilde kavramlar arası ilişkiler kavranarak bilgi ağları, bilgi kümeleri ortaya çıkar. Kavramlar zihinde yapılanarak kalıcı duruma gelirler. Kavramlar beynimizde yapılandırdığımız soyut düşüncelerdir.
Bilimsel bilgiye yanlış anlamlar yükleniyor
İnsanlar çocukluktan başlayarak, kavramları ve onların adları olan sözcükleri öğrenir, kavramları sınıflar ve onlar arasındaki ilişkiyi keşfederler. Böylece bilgilerini yeniden düzenler hatta yeni kavramlar ve yeni bilgiler yaratırlar. Zihindeki bu öğrenme ve yeniden yapılandırma süreci her yaşta devam eder. Ancak öğrencilerin günlük yaşamları, deneyimleri, inanç sistemleri, öğrenme ortamları, gelişmemiş zihinsel becerileriyle kavramları anlamlandırma çabaları gibi etkenler, bilimin doğasıyla ve bilimsel bilginin ortaya çıkış süreciyle çelişiyor ve öğrenciler bu süreçte bilimsel bilgiye yanlış anlamlar yüklüyorlar.
“kavram yanılgısı” ve “alternatif kavrama” terimleri
Bilimsel olmayan bu anlamlandırma süreci literatürde farklı terimlerle ifade edilmiştir. Bunlardan en yaygın olarak kullanılanlardan biri “kavram yanılgısı” diğeri ise “alternatif kavrama” terimleridir. Birey tarafından öğrenilen kavramların, zihinde yeterince şekillenememesi, var olan şemalarla ilişki kurulamaması ve bilimsel anlamı dışında kullanılması, bireyde kavram yanılgılarına sebep olur. Yapılan araştırmalarda, bireylerin pek çok kavram yanılgısına sahip olduğu ve bu kavram yanılgılarının giderilmesine karşı direnç gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır.
Yaşı, eğitim düzeyi uzmanlık alanı ne olursa olsun hemen her bireyin bir konuda kavram yanılgısı vardır
Çünkü bilginin bu kadar hızlı üretilip yayıldığı bir çağda her konuya bütün incelikleri ile hâkim olmak olanaksızdır. Önemli olan kavram yanılgısına sahip olup olmamak değil, özellikle çocuklarda bu yanılgıları en aza indirebilmektir. Çocukların eğitiminde rol oynamak için illa öğretmen olmak gerekmez.
Ebeveynler, akrabalar, arkadaşlar, çocuğun iletişim kurduğu herkes onun eğitiminde rol oynamaktadır
Ayrıca yetişkinlerin birbirine aktardığı bilgilerin kavram yanılgısı içermesi bir başka yetişkini de etkileyebilir.
İş yerlerinde toplantı yöneten bir yönetici, radyo ve televizyonda halka hitap eden bir konuşmacı sözleriyle çevresindekileri etkileyeceğinin farkında olmalı ve yetkin olmadığı konularda bilgi vermekten kaçınmalıdır. Ancak bu şekilde toplumda bilgi kirliliği önlenebilir.
Yanlış bir bilgiyi düzeltmek, yeni bir bilgiyi öğretmekten daha zordur
O halde kavram yanılgılarını tespit etmek ve gidermek için çaba sarf etmek yerine, kavramların ilk öğretildiği aşamada önlemler alarak kavram yanılgısının oluşumunu engellemek daha doğru olacaktır. Bu, bireyin eğitim aldığı çevrede öncelikle ebeveynlere sonra sırasıyla okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim öğretmenlerine daha sonra da öğretim elemanlarına düşen önemli bir görevdir. Çünkü yanlış bir bilgiyi düzeltmek, yeni bir bilgiyi öğretmekten daha zordur.
Sezgi, fikir, önyargı ve hayat tecrübelerinin etkisi altında oluşan tutarsız ve eksiz düşünce
İnsanlar günlük yaşamlarında bilimsel olarak çoğunlukla tutarsız ve eksik düşünce olarak kabul edilen sezgi, fikir, önyargı ve hayat tecrübelerinin etkisi altındadır. Örneğin “dağ havası temizdir, dağlarda bol oksijen vardır” ifadesi toplumda yaygın olarak kullanılır. Çocuk çevresinden bunu duyduktan sonra okulda “yükseklere çıkıldıkça oksijen miktarı azalır, deniz seviyesine inildikçe oksijen miktarı artar; bu nedenle dağlara uygun ekipman olmaksızın çıkılmamalıdır” bilgisiyle karşılaşınca, kafası karışabilir. Bu tür tutarsızlıklar ve eksiklikler, istenilen amaçlara ulaşılmasında güçlüklere neden olur. Hayatın tüm alanlarında gerekli olan kavramlar ile dünyada meydana gelen olayların anlamlandırılması ve anlatılması kavram yeterliliği ile doğru orantılıdır. Öğrenme psikologlarına göre de bir insanın bir kavramı öğrenmesinde en önemli faktör, o kimsenin söz konusu kavramlarla ilgili daha önceki bildikleridir. Örneğin, fen eğitimi kapsamında soyut pek çok kavram bulunması nedeniyle, fen konularının öğrenilmesi ve kavramsal düzeyde anlaşılması zorlaşır. Öğrencilerin bu soyut kavramları anlamlandırma çabaları genellikle günlük yaşamda gördükleri, duydukları ve hissettiklerinden etkileniyor ve genellikle bilimsellikten uzak oluyor.
Öğrenci öğrenme sürecinde yalnız bırakılıyor, rehberlik yapılmıyor
Günümüzde giderek popüler hale gelen “bilgiyi keşfetme” anlayışı, bazen öğreticiler tarafından “öğrencinin kendi kendine öğrenmesi” anlamına geldiği şeklinde yorumlanarak, öğrenci öğrenme sürecinde ne yazık ki yalnız bırakılıyor, rehberlik yapılmadığı için de öğrenci daha önce hiç bilmediği bir konuyu kendince yorumlayıp yanılgılarla öğreniyor.
“Ay ve Güneş tutulması varsa Dünya tutulması neden olmasın?”
Örneğin, öğrenciye Ay tutulması konusunun araştırma ödevi olarak verildiğini düşünelim. Bu durumda öğretmenin yaklaşımı, iyi niyetli bir yaklaşım olup, sınıf içinde öğrenme sürecini hızlandırmaya yöneliktir. Ne var ki çocuk tamamen yabancı olduğu bu konuyu çalışırken, Dünya’nın Ay ve Güneş arasında yer alabildiğini gördüğünde konuyu kendi kendine analiz ederek, “O halde Güneş de Dünya ile Ay’ın arasına girebilir!” şeklinde yanılgılı bir yoruma ulaşabilir. Bunun adının “Dünya tutulması” olduğunu bile ileri sürebilir. Öyle ya “Ay ve Güneş tutulması varsa Dünya tutulması neden olmasın?” şeklinde bir sav da geliştirebilir.
Öğrenci bu yanılgıya düştükten sonra öğretmen ne kadar etkin bir öğretim süreci gerçekleştirirse gerçekleştirsin, öğrencinin zihninde Ay ve Güneş tutulması sırasında gök cisimlerinin konumu sürekli karışacaktır.
Günlük hayatta “ışığı yak/söndür”, “lambayı aç/kapat” veya “ışığı aç/kapat” deriz
“Lambayı aç” komutu ile devredeki anahtar kapalı duruma gelir, devre tamamlanır ve lamba ışık vermeye başlar. “Lambayı kapat” komutu ile devredeki anahtar açık duruma gelir, elektrik akımı kesilir ve lamba ışık vermez. Öğrencilere “bir elektrik devresinde anahtarın açık veya kapalı olması durumlarında ne olur?” diye sorulduğunda, öğrenciler günlük hayatta öğrendikleri bilgilerden çıkarıma ulaşarak anahtar açık olduğunda lambanın ışık vereceğini, anahtar kapalı olduğundaysa ışık vermeyeceğini söyler. Bu kavram yanılgısının oluşmaması için gerek okulda gerekse evde “lambayı aç/kapat” ifadesi yerine ısrarla “lambayı yak/söndür” ifadeleri kullanılmalıdır. Benzer bir yanılgı “maddenin halleri” konusunda da yaşanır. Bir kapta bulunan buza ısı verildikçe, buzun sıvı ve gaz hallerine geçişini anlatan şekilleri hemen hepimiz ders kitaplarında görmüşüzdür. Madde hal değişimi sırasında, maddenin molekül sayısında herhangi bir azalma ya da artış olmamasına rağmen, çizimlerde katıdan sıvıya, sıvıdan gaz hale geçerken daha az sayıda molekül çizildiği görülür. Gerçekte bu şekil öğrenciyi moleküller arası mesafeye odaklamayı amaçlamıştır. Oysa öğrenci şekli incelerken molekül sayılarına odaklanıp katıdan gaza doğru gidildikçe molekül sayısının azalacağını iddia eder hale gelir. “Peki dediğin doğru ise gaz hale geçen maddede moleküller nereye gitti?” şeklindeki soruya öğrenci “Havaya karıştı” diyebilir. Bunun doğru olmadığını anlatmaya çalışan öğretmenini “Ama kitap böyle diyor!” diye yanıtlayabilir. Çünkü öğrenci için kitap değişmez, hatasız bir kaynaktır ve kitap ebeveyninden ve öğretmeninden daha güvenilirdir.
Ebeveynler, kendi uzmanlık alanlarına girmeyen konularda çocuğa yeni bilgiler verirlerken dikkatli olmalılardır
Benzer yanılgılar velinin öğrenciye ders çalıştırması sırasında da oluşabilir. Bu noktada veliler bilinçlendirilmeli, kendi uzmanlık alanlarına girmeyen konularda çocuğa yeni bilgiler verirlerken dikkatli olmalılardır. Çocuk normal koşullarda kavram yanılgısı yaşamayacağı bir konuda, ebeveyninin etkisiyle yanılgıya düşebilir ve gerçekte ebeveynine ait bu yanılgıyı içselleştirebilir. Çünkü kavram öğrenme, diğer öğrenmeler için bir anahtardır ve ilk öğrenmeler sonraki öğrenmelere zemin oluşturacaktır.
Öğretmenler öğrenciye hiç bilmediği bir konuyu ev ödevi olarak vermemeli
Bu örneklerden kavram öğreniminin ne kadar önemli olduğu görülüyor. O halde öğretmenler öğrenciye hiç bilmediği bir konuyu ev ödevi olarak vermemeli, ödev verilecekse de iyi bir rehberlik sağlanmalıdır. Ders kitabı yazan, ders kitaplarını resimleyen ve bu kitapların yayıma hazırlanmasını üstlenen kişilere de önemli görevler düşüyor. Ders kitabı hazırlarken, şekil seçimine özen gösterilmelidir. Ayrıca daha önce de söylediğimiz gibi çocuk ders çalışırken yardım edilecekse ebeveyn uzmanlık alanına girmeyen konularda dikkatli olmalıdır.
Kavram yanılgıları sadece eğitim camiasının bir sorunu değildir
Mesleği, konumu, yaşı ne olura olsun her bireyin toplumsal sorumluluklarından biri de toplumun eğitimine katkı sağlamaktır. Günlük hayatta kurduğumuz yatay, dikey ve çapraz iletişimlerde özenle seçeceğimiz doğru kavramlarla bu katkıyı sağlayabiliriz. Çünkü bireyin eğitim düzeyi toplumun eğitim düzeyinin belirleyicisidir.